Bir zamanlar kuzeyin ötesinde, güneşin hiç batmadığı topraklarda doğdu bir halk. Ve eksiksiz.
Hyperborea’nın efsanevi serinliğinde yeşeren üç kardeş soy; Türkler, Ruslar ve Lazlardı bunlar, sonradan aldıkları isimlerle.
Güneşi izleyerek, yollarını Altay Dağı eteklerinden-İtalya’ya uzayan Pontika Bozkırlarına, oradan Kaf Dağı’nın ardındaki cennet Kolkhis’e çevirdiler. İşte orası, Kafkasya’nın kadim bağrı, Laz kimliğinin ikinci kez doğduğu kutsal topraklardı.
Bu kitap, yalnızca bir etnik kimliğin hikâyesi değil. Bir medeniyetin, bir ruhun, bir ışığın anlatısıdır. Lazlaşan Hyperborealıların- Ön Türklerin Kafkasya’dan Mezopotamya’ya süzülen uzun yürüyüşünü, Sümer Uygarlığının temelini atan, o ilk güneş çocuklarını anlatır.
“Güneşin Çocukları; Lazlar.”, tarihsel gerçeklerle mitolojik motiflerin iç içe geçtiği bir belleği gün yüzüne çıkarıyor. Unutulmuş sözlerin, dağlar ardına saklanmış seslerin, güneşin peşinden gidenlerin öyküsüdür bu.
Sayfalar arasında gezinirken sadece Lazların değil, insanlığın kolektif hafızasına dair kayıp halkalar da birer birer önünüze serilecek. Ve belki siz de bu kitapla birlikte, kendi iç yolculuğunuzda güneşi bir kez daha takip edeceksiniz…